İstanbul Büyükşehir Belediyespor 2-0 Fenerbahçe | |
Tam 5 gün önce yani 05 Ağustos
2007 tarihinde Almanya'nın Köln kentinde, Rhein Energie Stadı'nda Beşiktaş'ı
yenerek Süper Kupa 2007'nin sahibi olan Fenerbahçemiz, dün gece yeni sezonun
ilk hafta karşılaşmasında tat vermeyen bir futbol sergilediği Olimpiyat
Stadı'ndan 2-0 mağlubiyetle ayrılarak sezona puansız bir başlangıç yaptı.
Köln'de Alex, Olimpiyat'ta Tümer
|
|
• | ||
•KENDİ YORUMUNU GÖNDER! | ||
Turkuaz forma sahada |
Köln'de Alex'in oyun kurucu,
Deivid'in orta sahanın sağında oynadığı karşılaşmanın aksine İstanbul'daki
karşılaşmada orta sahanın sağı Tümer'e, oyun kurucu pozisyonu ise Deivid'e
emanet edilmişti. Bu değişiklik Deivid'in daha faydalı bir oyun
sergilemesini sağladı belki ama Tümer adeta kayıpları oynadı, ve oyunda
yer bulabilmek için sık sık orta sahanın sağındaki yerini kaybederek
ortaya, hatta sol kanada kaydı.
Tümer'in boşalttığı sağ kanatta Önder'in de etkisiz bir futbol sergilemesi Fenerbahçemizin Belediyespor karşısında işini zora sokarken, sol kanatta da Uğur Boral Shahktar maçındaki hırsını mumla aratan bir performans sergiledi. Haluk UlusoySUS Köln'de Deivid ve Kezman'ın golleriyle kupaya uzanan Fenerbahçemize kupayı Fenerbahçemize şirin görünme derdindeki Haluk Ulusoy verdi. SS kuralı gereği iki ayda bir Fenerbahçemize kupa veren sayın Ulusoy'un törenler sırasında sergilediği yüz ifadesini gördükçe bir atasözünü hatırlamadan edemiyorum; "Yavşak büyüdü bit oldu, enik büyüdü it oldu". Ellerinden kurtararak müzemize götürdüğümüz kupalar gibi, Türk futbolunun da bir gün bahse konu şahsın ellerinden kurtulmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. Kendisi dün gece Olimpiyat Stadı'na geldi ama bilmesini istiyoruz ki biz onu Saracoğlu'na kesinlikle istemiyoruz ! Eksikler
Ama Fenerbahçemiz Belediyespor'u ne yenebildi, ne de zorlayabildi. Bu skorun sebeplerini en fazla Zico'nun araştırması gerekiyor. Bizim tribünden gördüklerimizi söyleyecek olursak; öncelikle aynen tribünlerde olduğu gibi futbolcularda da bir hazırlık maçı havasının hakim olduğunu söylemeliyiz. Bu motivasyon bozukluğu elbette ki giderilebilir. Ancak her zaman çetin geçtiği bilinen ilk hafta karşılaşmalarına gerekli ciddiyeti göstermeden çıkmak hiç kimsenin hakkı değildir, olamaz. Futbolun içinde elbette ki yenmek de var, yenilmek de. Ama bizim futbolcularımızdan görmek istediğimiz illa ki kazanmaları değil, mücadele etmeleri ve hiçbir zaman mağlubiyeti kabullenir bir futbol sergilememeleri... Karşılaşmanın ardından teknik direktörümüz Zico'nun "ruhumuzu sahaya yansıtamadık" diyerek söylediği de bu değil miydi zaten... Transfer var mı?
Ancak şunu hatırlamalıyız ki şu anda federasyonun belirlediği 6+1'lik yabancı kontenjanımız dolu. R.Carlos, Alex, Edu, Deivid, Appiah, Lugano ve Kezman'dan birinin yedek kalacağı ve yabancı transferi yapılması için bu oyuncularımızdan birinin tazminatı ödenerek gönderilmesi gerektiği dikkate alındığında bana herhangi bir şekilde yabancı transferi gerçekleştireceğimiz ihtimali pek inandırıcı gelmiyor. Transfer yapabilmemiz için en yakın ihtimal olarak Appiah'ın alıcısı durumunda olan Schalke kulübünün bonservis olarak Fenerbahçemize ödemeyi teklif ettiği miktarı arttırması durumunda, Appiah'ın Fenerbahçemizden ayrılmasıyla açılacak kontenjana bir forvet alınmasını görüyorum. Peki bu mantıklı bir değişiklik mi? İstekli bir Appiah'ı göndererek hücum gücümüze katkı sağlamak için bir forvet transfer etmek en büyük zararı takımın defansif gücüne verecektir. Ama eğer Appiah takımda kalarak isteksiz bir sezon geçirecekse de bu transfere kulübümüz zaten yeşil ışık yakacaktır. |
Fenerbahçemiz Süper Kupa'yı
kaldırmasının 5 gün ardından lige kötü bir balangıç yaptı ama bu puan
kaybının elbette telafisi var. 2003-2004 sezonunda ligin ilk haftasında Kadıköy'de
İstanbulsor'a 3-0 yenilmemizin ardından Daum'un ilk senesi olan o sezonu şampiyonlukla
tamamlamıştık. O gün de aynen bugün olduğu gibi futbolcularımız oyundan
çıkarken yuhalanmış, kendi futbolcularımızla dalga geçmiştik.
Fenerbahçe tribünlerinde bu kötü özellikte taraftar (düzeltiyorum seyirci) kitlesi belki diğer bulüplere oranla daha az ama ne yazık ki azınlık değil. Alınan her kötü sonuçta tribünlerin çoğunluğunu eline geçiren bu "seyirci grubu" stadyumda bulunmaktan zevk almamı engelliyen en büyük faktör. Sahadaki futbolu düzeltmek kadar, tribünlerdeki bu kötü durumu düzeltmek de çok önemli. Bunu başarabilmek mümkün mü peki? |
|
||
|
|
||